12 Eylül 2009 Cumartesi

SON BAKIŞ



SON BAKIŞ
Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedişler
Bir an duruşu gibi ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
Aman aman yandım aman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman…
Seni asanların gözlerindeki son bakışı da görmeli

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Aile Saadeti

Posted by Picasa

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Defne Antalyada


28 Haziran 2009 Pazar

2NCİ KAVUŞMA


Kızımla ikinci kez annesi ile kaçıncıdır saymadım yeniden kavuşacağım yarın sabah. Çocukcasına bir heyecan duyuyorum bu kez neredeyse gün saydım. Açın kollarınızı bayanlar...

21 Haziran 2009 Pazar

Nokta

Bu iş de böyle yapılır ancak...

10 Haziran 2009 Çarşamba

Neresi sıla bize neresi gurbet yollar bize memleket

Kuzumu ve annesini güzel şehrimiz Antalya'ya bırakıp döndüm. Neden burada yaşamıyoruz sorusunu sorduk kendimize. Yani ilk cevap olarak neden olmasın geliyor insanın aklına. Ama biraz düşününce hiç bir matrak yönü bulunmayan Ankara'dan ayrılmak zor geliyor nedense. Alışklanlık belki sadece ama ciddi cazibe lazım en azından iş ile ilgili Antalya'ya taşınmak için. Bu bahsi de olağanüstü bir teklif gelene dek kapadım böylece aklımda. Kızımı ve annesini ciddi özleyeceğim. Çok uzun süre dayanabileceğimi de sanmıyorum ilk fırsatta yanlarına kaçarım gene gibi geliyor. Bu arada kendime kalan zamanı oturup çalışarak geçirerek bir miktar kar elde etmeyi planlıyorum (zaman açısından). Umarım işler düşündüğüm gibi gider ve bu hasrete değer.

4 Haziran 2009 Perşembe

Nazım Usta, üçhaziranaltmışüç

gece leylak ve tomurcuk kokuyor
'uyarına gelirse tepemde bir de çınar' demiştin yıllar önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki manda gözü
demek ki sile bezi
bir de memedin yüzü
bir de saman sarısı
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı
yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına 3 Haziran 63'ü
bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
okşar yanan alnını nazim ustanın
bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta yatıyor
oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta

28 Mayıs 2009 Perşembe

Evdeki huzur

Boğazımda geçmeyen bir ağrı. Polenden mi, sabah başka akşam başka havadan mı neye yoracağımı bilemedim. Her akşam ertesi gün dağları devirecekmiş gibi kararlıyım, sabaha motivasyon fos. Bahar mı çarptı nedir. Neyseki evin hanımları iyi karşılıyor eve gelince. Güzel kızım Defne ve onun güzeller güzeli annesi. Evdeki huzur zenginlik budur...

21 Mayıs 2009 Perşembe

KÜÇÜK-BÜYÜK


KÜÇÜK HIRSIZLIKLAR İÇİN EL FENERİ
BÜYÜK HIRSIZLIKLAR İÇİN DENİZ FENERİ...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Güle Güle

Desteklediğin tüm çağdaş yaşamlar adına teşekkürler.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

İyi ki doğdun Hayat'ım

Biricik varlığım diyemiyorum artık ama :), karım, eşim yoldaşım bugün doğdu. Doğum günü bugün. Kısa bir süre önce dünyaya getirdiği yavrumuz ile geçirdiğimiz ilk doğum günü. Kutlu olsun...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Her yerde sen


5/6


Basit bir oran değildir 5/6 benim için. Aynen yazıda göründüğü gibi zihnimde çakar bazen. 5 ve 6' yı ayıran bir çizgi. Aradaki çizgi, ülkesinin insanlarının yüzü yere eğilmesin diye emek harcayan, gençliklerini heba eden, tam bağımsız Türkiye için mücadele eden bir grup insanın darağacıdır. Dünle bugün arasındaki çizgidir. 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gecedir. Deniz'i ve arkadaşlarını bizden ayıran çizgidir.
Varlığımız Türk varlığına armağan olsun...

5 Mayıs 2009 Salı

Kırk

Kırk gün kırk gece
Kılı kırk yarmak
Kırk katır mı kırk satır mı?
Kırkından sonra azanı teneşir paklar.
Bir delinin kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramaz.
Kırk dereden su getirmek.
Kırk küp kırkının da kulpu kırık küp.
Bir fincanın kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez.
Defnenin Kırk'ı çıktı :)

28 Nisan 2009 Salı

Karşılıksız sevgi


Sevgi güzellik ister gülüm
Güzellik emek ister
Güzellik tende değil
Yürekte ateş ister
Kızılırmak

24 Nisan 2009 Cuma

O değil de bir Rengin vardı o ne oldu

Sesi çok güzeldi bir albüm çıkardı minik serçenin kanatları arasından sonra da kayıp. Güzel bir album çıkarsa alırım şimdi sevinirim. :)

21 Nisan 2009 Salı

Mühendis gibi düşünmeyecekmişim!

İnsan vücudu, bilimsel bir şaheser. Karmaşık sistemlerin ortak çalışması ile ortaya çıkan güzel bir makina. Tüm sistem ve organların eşzamanlı sağlamlığı ve sağlığı ile sorunsuz çalışıyor. Kimi organların geçici ya da kısmi eksiklikleri durumunda da arıza çıkmıyor. Kendini yenileme ve tamir etme özellikleri bulunuyor. Bu doğal süreç içerisinde zaman zaman insan vücudu hastalanıyor. Ancak, tüm bakımları zamanında yapılmış olsa bile günü gelince sistemler kapanarak makina duruyor. Evveliyatında, büyüyle, duayla, vücuda giren kötü ruhların çıkarılması prensibi ile tedavi edilmeye çalışılan hastalıkların bir çoğunun tanı ve tedavisi çok kolay yapılabiliyor artık. Tıbbın geldiği son nokta hergün daha ileriye konuluyor. Ancak bütün akademik ve teknolojik gelişmelerin uygulamaya aktarılmasındaki yollar bu yazının esas konusu.
Eldeki imkanlarla hastalıkların tanı ve tedavisi ciddi bir yetişmiş insan gücü teknolojik altyapı yani para gerektiriyor. Ancak, bütün sıfatlarından arınmış olarak hasta birine insan muamelesi yapılması hepsinden daha değerli diye düşünüyorum. Şimdi ülkemizdeki işlerin yürüyüşünü bir vücuda benzetecek olursak, sağlık, eğitim, adalet ve bunun gibi konulardaki idare biçimimizi de vücudun sistemleri olarak düşünebiliriz. Bu vücüt ve sitemlerin kaba bir muayenesi ile (Birkaç küçük iyi niyetli çabayı tenzih ederek) boyundan aşağısı felçli bir hasta yatıyor desem yok canım haksızlık ediyorsun diyen çıkar mı bilmiyorum.
Son 25 gününü hastanelerde geçiren birisi olarak ayrıntıları anlatıp can sıkıcı olmak istemiyorum ancak yaşadıklarımdan anladığımı bir cümle ile ifade edeyim: Hastalanacaksan paran olacak, parasızsan hastalanma. İmzalar, mühürler, onaylar tasdikler içinde boğulmak istemiyorsan, çok zor bulunan kan verecek gönüllünün kanını alırken yere dökülmesini istemiyorsan, ya çok para kazanmalısın ya da hasta olmamalısın.
Şikayetlerimizi belirttiğimiz insanlar gidişatın iyi olduğunu, sağlıkla ve hastanelerle ilgili problemler için mühendis gibi düşünmenin yanlış olduğunu söylediler. Allah size kolaylıklar hastalara sabırlar versin. Bütün bozukluklar içerisinde büyük gayretle işini yapmaya çalışan herkese de teşekkürler.

Aile

Artık biz de bir aileyiz. Anne baba ve Defne. Küçüğümüz, kendisi gibi çok küçük adımlarla büyüyor...

10 Nisan 2009 Cuma

Hediye



O sensin, Defnesin, küçük ve narinsin. Bize bizden bir hediyesin. Senin gelişin herşeyi değiştirecek. Gözlerimiz bambaşka bakacak dünyaya. Ve senle yapılmaya başlayacak bütün hesaplar. Senin üzerine kurulacak dünyamız. Ta ki sen kendi dünyanı kurabilene kadar. Şimdi bizim sıramız. Gözünü korkutmak istemem ama sana da gelecek sıra. Yüzün güleç yolun açık olsun kızım...

9 Nisan 2009 Perşembe

Bahar

Bir kuş çiz yavrum yüzüme gözyaşınla
Bir kuş tel tel kirpiklerim kanat olsun
Bir kuş çırpınan kalbi dudağımda
Bir kuş yavrum sıcaklığın beni bulsun.
Bahar gelmiş balam benim
Bahar gelmiş dayanmış
Dalda yaprak bebeciğim
Suda köpük uyanmış
Kuzulara özenmiş kızım benim
Körpe sesler dinlenmiş...

6 Nisan 2009 Pazartesi

Birikenler

Malumunuz olduğu üzere bir süredir kızımız Defne'nin gelişi ile birlikte değişen hayatımıza uyum sağlamaya çalışıyoruz. Gündemden ve hayattan kaçırdıklarımız oldu bu arada.

1. İlk olarak yerel seçimler yapıldı ve istatistik sonuçlardan herkes seçmenin bir mesaj verdiğini söyleyip kendince yorumladı. Yani madem bir mesaj kaygısı vardı o vakit neden çarşaf gibi oy pusulalarının arkasına kendimiz yazmadık. Böylece kendilerince kendilerine doğru yontarak anladıkları mesajların doğrusu ortaya çıkardı. Yorumdan uzak olurdu. Size gönderilebilecek tek mesaj, "insanları cahil ve yoksul ve per-perişan hale getirip sonra da onları sömürmeye kalkmayın, kendi koltuk sevdanız ve hırsınız için aklı başında bir grup insanı olanlara isyan eder noktaya getirmeyin, adam olun" dur.
2. İkincisi, Allah taksiratını affetsin BBP genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu elim bir helikopter kazasında yaşamını yitirdi. Kazanın oluş şekli ve sonrasındaki haber ve arama kurtarma rezaletleri bir yana trajik ölüm, geçmişindeki karanlık iz ve ilişkileri unutturarak Yazıcıoğlu'nun pürü pak bir şekilde yolcu edilmesine neden oldu.
3. ÖTV indirimi ile stoklaranı boşaltan otomotiv üreticilerinin stoklar biter bitmez zam yapma terbiyesizlikleri gözümden kaçmadı. Diğer taraftan hamd olsun kriz teğet geçti diyen hükümet 6nci önlem paketini açıkladı.
4. Açılımlarımız meşhur olmaya başladı son olarak Cumhurbaşkanı Gül, Irak'ta kürt açılımı yaparak zaten fiili olarak meşru bulunan Kürdistanı tanırken Türkiye'ye dönünce tornistan etti.
daha da neler neler.

26 Mart 2009 Perşembe

Bize Defne Geldi #1

Defneyi, anne karnının güven ve sıcağını taklit eden bir kutunun içinde bırakıp geldik. Sarıp koklayamadığımız için buruğuz biraz. Ama acısını çıkartırız bu günlerin ve onu beklerken geçen zamanın. Elimizde ilk fotoğrafları da var artık. Ama çok medyatik olmasın diye koymuyoruz şimdilik ;). Bu arada gerek telefonla gerekse bizi ziyaret ederek yanımızda olan iyi dileklerde bulunan tüm dostlara teşekkürler. Bu sevinci sizinle paylaşmak güzel.


23/03/2009 Bize Defne geldi

Seni beklerken demiştik. Çok mu yürekten çağırdık seni sabırsızlanıp erken geldin. Daha yazacak söyleyeceklerim vardı sen gelmeden. Hazırlıklarımız vardı, eksiklerimiz. Daha kocaman 9 hafta vardı gelmene. Hoşgeldin bebek, yaşama sırası sende yaşatma sırası bizde.
Tüm dünyayı işgal eden canlı cansız bütün varlıklardan üstünmüş gibi görünen insan oğlu/kızı doğduğunda ne kadar zayıf, ne kadar çaresiz, ne kadar muhtaç ve ne kadar güzel...
Doğum olayının kendisi bile yaşamla ölüm arasında bir yerde ve mükemmel tesadüfler zinciri olamayacak kadar mucizevi birşey. İki yakayı ayıran bir çizginin üstünden geçmek gibi. Çok büyük heyecan. Ne gönül verdiğin takımın şampiyonluk maçı ne büyük bir sınav öncesi ne bileyim insanı heyecanlandıracak başka ne varsa hepsinden daha büyük gibi. Bunu yaşadık bu Pazartesi. Ve biz artık anne-babayız. Hoşgeldin kızım, hoşgeldin...

18 Mart 2009 Çarşamba

jeton

Cep telefonları, manyetik kartlı ankesörler (şimdi simkartlı) ve her köşebaşındaki kontorlü telefonculardan evvel telefonla iletişimin bedeli resimde gördüğünüz jeton ile ödenirdi. Sanıyorum iki ya da üç boyu vardı. Çapları da o zaman henüz kullanılmayan kontor karşılığı ile orantılı idi. O sıralarda aileden uzak yaşadığımızdan şehirlerarası aramak için orta boyunu tercih ederdik. Orta boyu olmayınca küçükten 5 tane alıp peşi peşine atmak icap ediyordu telefon kesilmeden. Öyle bir telaşı vardı yai bu durumun. Delik delip ip bağlayıp sonsuz sürede konuştuğunu iddia edenler vardı. Ben denemedim hiç. Yapanı da görmedim ama yapılıyordur heralde diyorum şimdi. Telefon özelleştirildiği halde PTT nin adı hala niye PT olmadı opnu da merak ediyorum. Benim cüzdan kayıp masanın üstünden çalındığını düşünüyorum. Eğer öyleyese alan bidaha çişini yapamasın.

11 Mart 2009 Çarşamba

Defne

Defne dedik adına. Öyle sesleneceğiz sana. Annenin karnındaki rahat 40 haftanın dörtte üçü geride kaldı. Şimdi sen bütünüyle düşünen algılayan tepki veren bildiğin anladığın insansın. Bizden bir parça. Annene benziyorsun sanki biraz. Sağlıcakla geçsin kalan yolculuğun. Seni bekliyoruz...

O değil de bir İlyas Salman vardı o noldu ki


İlyas Salman varıdı. Şener Şen ile yapışık sanırdım küçük iken. Çoğunlukla saf, enayi köylü delikanlısıdır. Gizli bir uyanıklık cinlik fırsatçılık da vardır o köylü tipinin içinde. Hakiki solcudur. Konservatuardan atılmıştır. Çoçuklarının adı Devrim ve Temmuz Ali'dir. Türksolu dergisinde yazmaktadır.
Çiçek Abbas'taki rolünün hastasıyım. "Herkese benden çaaaay". Şakire yok....


4 Mart 2009 Çarşamba

Sıra (29.Hafta)


Küçük birer çocukken şimdi bizim yaşımızda olan anne ve babalarımızın yaşında olmayı hayal ederdik. Bir an önce büyüme telaşındaydık. Onlar kadar yol aldığımızda göreceklerimizi merak ettiğimizdendi acelemiz. Şimdi geldik biz küçükken onların olduğu yaşa. Ne var ne yok gördüğümüzden bundan sonrası için hiç öyle telaşımız yok aksine izin olsa geri gitsek. Şimdi onlardan daha yaşlı hissediyoruz onların bizim yaşımızda olduğundan. Sen daha yolun en başındasın ve doğup büyüyeceksin. Ve bizim yaşımızda olmayı isteyeceksin. O zaman bizim küçükken hissettiklerimizi hissedeceksin, biz anne-babalarımızın onlar bizim yaşımızdayken hissettiklerini hissederken. Sonra belki sende bir bebek sahibi olacaksın ve şimdi bizim hissettiklerimizi hissederken biz şimdi anne babalarımızın senin için hissettiklerini hissedeceğiz. Ve bu sürüp gidecek. Hepsi için hepimizin sırası gelecek....

3 Mart 2009 Salı

İş güçtü, hastalıktı derken bir haftayı geçirdik ağacımızı ziyaret etmeden. Her ne sebeten hasıl oduğunu hala anlamadığım mide-bağırsak rahatsızlığı perişan etti. Kime küfür edeceğimi bilemedim. Şebeke suyu kullanımından kaynaklanmasını diledim küfürü o yöne aşk etmek için. Ne hal ise genede çok iyileşmiş sayılmayız fakat yatmak da bana göre iş değil.
Hafta sonu dostum arkadaşım kardeşim Devrim vatani görevini tamamlayıp döndü. Soluğu bir türkü evinde aldık. Girip yerden selamladık hane içindekileri, kireç tutmayan bir odada sevdayı baştan atmak için sarılıp yatmayı salıkveren türkümüzü dinledik. Farkettim ki özlemişim rakı içmeyi ve dostluğunu ve türkü dinlemeyi. Hoşgeldin yeniden.

27 Şubat 2009 Cuma

Aslanım benim



Bu takımın havası bir başka ya. Öldük öldük dirildik ama olsun gülen biz olduk. Yenen gollerden sonra Servet ayağını eline alıp maça girer dedim ama gerek kalmadı neyse. Sabri de öyle 2500 şut çekmiştir biri girmemiştir yani. Bu maça kısmetmiş ordan gol atması. 3ncü turlar 4turlar artık bizi heyecanlandırmıyor aslanım Şükrü Saracoğlundan çok uzak sayılmaz bizim müze kap gel kupayı.

Güzel adam

Çok az güzel adam kaldı etrafımızda, olanlara sahip çıkmalı....

19 Şubat 2009 Perşembe

Sağolasın PARDUS


Farklı bir özgürlük duygusu tattık seninle. Hafif milli duygularımız bile kabardı. Ama ücretsiz ve yerli malı işiletim sisteminin üzerine vazgeçilmezimizin crack'ını bulup çaktık genede. Alışkanlıklardan vazgeçmek kolay değil.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Sevgilim...

Bu günün değil ömrümün her gününün sevgilisi, hayat kaynağım ve bana verilmiş verilebilecek en güzel hediyem ve karım ve yoldaşım canımın yarısı ve yavrumun anası seni seviyorum....

11 Şubat 2009 Çarşamba

İlkbahar

Fotoğraf : Aytul KESKİN

Sen orada, olabileceğin en güvenli yerde gün be gün büyüyorsun. Artık sesimi duyuyorsun. Ya tanıdığından artık babanı ya da sadece ürktüğünden seslenince hareketleniyorsun. O küçücük temas mutlu ediyor bizi ve heyecanlandırıyor. Mevsimlerden kışı yaşıyoruz biz sen annenin sıcacık bedeni içindeyken. Sense baharla birlikte geleceksin. Çok güzel bir mevsimde bir müjde gibi. Seni bekliyoruz...

6 Şubat 2009 Cuma

Sil baştan başlamak gerek bazen



Yaptığınız şeyin doğru olduğundan eminsinizdir. Ama bir türlü evdeki ve çarşıdaki hesabı birbirine uyduramazsınız. Tekrar tekrar başa dönülür hesaplamalarda. Tersten gider düzden gider yeniden denersiniz. Her seferinde bir yerde gözden kaçmış küçük hatalar bulup düzeltirsiniz. Sil baştan yapmak daha mı kolaydır acaba diye düşünmeketen de alamazsınız kendinizi. Ama yeni baştan başlandığında hata yapmama garantisi de yoktur. Hele ki sabırsızsanız. Şimdi yine alıyorum elime kağıt kalemi en baştan başlamak için bu kez matematiği kontrol etmek yerine arkasında yatan fiziği kontrol ederek...

2 Şubat 2009 Pazartesi

O değil de #2

Kasetler hem morfolojik olarak hem de zihnimde bıraktığı iz açısından sevdiğim cisimlerdir. Dolabınıza dizdiğiniz bir dizi kapaklı kaset oraya düzgünlük düzenlilik imajı verir (di). İskambil kağıtlarından daha sağlam yapı taşlarıdır. Daha yüksek ve daha dayanıklı kuleler yapabilirsiniz. Yeni çıkan bir kaseti alamadığınızda çok üzülmezsiniz. Arkadaşınızın bir alır, çift kaset çalan bir müzik setiniz var ise siz de birine orjinalini diğerine de cıncık gibi boş kasetinizi koyarak bir nevi copy-paste işleminizi tamamlarsınız (ki çekme kaset olarak adlandırılır o, o isimde bir de blog mu gördümdü ki?). Haftasonu bir alışveriş merkezinde tanesi 0.9 liradan sergiye dökülmüşlerdi. Aldım bir kaç tane bir ahde vefa duygusuyla.

28 Ocak 2009 Çarşamba

Marie Curie

Neredeyse tüm üyeleri Nobel Ödülü alanı bir aile.
Soldan sağa Pierre Curie, Marie Curie, Irene Curie, Dr. Curie. Photograph taken by Ch. E. Guillaume.
Marie Curie ismini duyduğumdan beri hayran olduğum bir insan. Hikayesi çalışkanlık ve özveri kelimeleri ile özetlenebilir. Hayatı ilklerle dolu, mesela:

1. Gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın
2. Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın,
3. Bu ödülü iki kere alan ilk biliminsanı
4. Sorbonne'daki ilk kadın profesör
5. Başarısından dolayı anıt mezarı Panthéon' a taşınan ilk kadın

Bir dizi yapay ve doğal radyoaktif elementin kaşifi. Kazandığı 50.000 dolarlık ödülle laboratuvara radyum alacak kadar dünyadan vazgeçmiş biri. Vesaire vesaire...
Çalışmaları sırasında tutuğu defterler bile o kadar radyasyona maruz kalmıştır ki bugun incelenirken radyoaktiviteye karşı tedbir almak gerekmektedir. Sonunda kendisi aşırı doz radyoaktiviteye (bir kısmı dünya savaşı sırasında radyoloji ekipmanlarının kurulması ve kullanılması sırasında) bağlı olarak geliştiği düşünülen kan kanserinden, kocası Pierre ise bir at arabasının çarpması sonucu ayrıldılar bu dünyadan, derin izler ve çalışmalarını devam ettirecek çocuklar bırakarak elbette. Kızları Irene 1935 yılında Nobel Ödülünü kazanarak aile geleneğini devam ettirdi. Özellikle yazılmış bir senaryo olduğunu düşündürebilecek kadar gerçek dışı bir hayat...

26 Ocak 2009 Pazartesi

O değil de #1

















O değil de

Bir Haluk Levent vardı ona ne olduki

24 Ocak 2009 Cumartesi

Unutulanlar dışında yeni bir şey yok

Biz bir uykuya yattık, sen bir hikaye anlattın ve biz unuttuk...

Aradan geçen 16 yılda
sen gibi niceleri
ciğeri gavur parasıyla 5 para etmezlerin
kurşunları ve hainlikleri ile aramızdan ayrıldı
namus sözü verenlerin izi bile yok
lekeli bir çarşaf gibi asılı duruyor devletin namusu ortayerde
gidenin ardından kalan kırmızı karanfiller oluyor en sonunda...

21 Ocak 2009 Çarşamba

Canım ailem


Yav anam babam ne sıcak bir dizidir bu. Çok başarılı tüm oyuncuları Mertcan'ın yanaklarını ısırmaya çalışıyoruz ekran karşısında. Ya heyecanlanınca ya da kebap tarif ederken Samim'in ses tonunun birden değişip derinden gelmesine ne demeli. Meliha'nın Samimmmm diyişi? Yabancı Damat'ın Ruşeni, Karayılanın Yüzbaşı Laroş'u Canım Ailem'in Adanalı Halim'i de çok başarılı. Severek izliyoruz hepsini ve de salıları iple çekiyoruz. Emeği geçenlere çok teşekkürler.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Büyüyorsun (23 Hafta)


Hergün senle gelen mucizeye ortak olmaktan daha çok gurur ve giderek artan bir heyecan duyuyoruz. Artık kocaman oldun duyabiliyorsun da bizi. Şimdilik (ve daha uzunca bir süre) güzel şeylerden bahsediyoruz sana. Dokunuşlarını hissediyoruz artık ve bu bizi çok mutlu ediyor biliyor musun? İsim düşünüyoruz sana bir ömür boyu taşıman için. Büyük bir sorumluluk yükledin bize daha doğmadan. Umarım beğenirsin sana vereceğimiz ismi.
Yavrum, kuzum, evladım kelimeleri girecek hayatımıza. Kelimelerin ötesinde kokun ve ipek tenin ve gülüşün ve ağlayışın katılacaklar bize. Herbiri ayrı ayrı mutluluk kaynağımız olacak. Saçların uzayacak ve onları tarayacağım...
Seni bekliyoruz.

Bir adam ve bir şehrin hikayesi #5



Gözleri kıpkırmızı
Ama yüreği kıpır kıpır çıktı evden o sabah.
Kocaman, aceleci adımlarla
Bir solukta geçti taş kaplamalı yolu.
Kim bilir kaçıncı kez açtı kepenkleri.
İşini iyi yapardı Yusuf.
Ne varsa bildiği ağaca dair
Ustasından öğrenmişti elbet.
Ama sevmedi onu hiçbir zaman.
Kendisine cansız bir alet gibi davrandığından.
Usta, çirkin, koca kafalı biriydi
İki lafından ilki değilse,
Mutlaka küfürdü ikincisi.
Şimdi yaşlandığından
Ve titrediğinden artık elleri
Gevezelik ile geçirirdi günleri.

Akşam olunca,
Çıkardı Yusuf tulumunu
Tuttu evin yolunu.

Aynı vakitte aynı yerdeydi.
Sırtını verip bir evin duvarına bekledi.
İşte göründü yine sarı saçlı,
Kocaman kahverengi gözlü kız.

Titredi yine Yusuf’un elleri...

16 Ocak 2009 Cuma

Yeni kroki bulundu

Ergenekondan vaktiyle bir kurdun kılavuzluğunda çıkıp kurtulan milletimiz, ikinci ergenekon kıskacından çıkamıyor bir türlü. Şimdi etrafımızda giderek daralan çemberden bir çıkış yolu bulmamız gerekiyor. Yukarıdaki kroki yurdun çeşitli yerlerinde değil her yerinde yapılan aramada çıkması gerek artık. Herkesin böyle bir krokisi olması gerekiyor. Yok ise çember üstümüze kapanacak gibi...

12 Ocak 2009 Pazartesi

F=m.g

Şekil 1. Gravite ivmesi (9.81 m/s/s) ile kütlemin çarpımının yıllar içerisindeki değişimi. 90kilograma dayanan ağırlığım artık eğildiğimde göbeğimin katlanmasına neden oluyor. Ayakkabılarımı bağlamak için birkaç basamak yukarıya koymam gerekiyor. Grafiğin devamında bir düşüş trendi yakalamak için spor yapma az yeme kararları veriliyor.

9 Ocak 2009 Cuma

Hazırlık var


Beyazlığı ve sadeliği babası, fırfırları ve süsleri annesi için....

10<5

Zamanında gelmeyen on para beş para etmez.

Soba ile güğüm

24 saat sıcak su kavramından evvel evde anında sıcak su (instant hot water) bulabileceğiniz menba sobanın üstündeki güğüm idi. Hergün duş yapmak falan zor olduğundan saçlar yıkanırdı. Zorluk sıcak su olmamasından değil elbet banyonun soğuk olmasından.
Güğümdeki su o kadar bereketli olur ki : 1 e 5 oranında seyrelttiğiniz halde sıcak kalır hala. Komple bakır olduğundan sobanın üsütnden indirme ritüelinde mutlaka bir beze ihtiyacınız vardır. [Ablam (ki tanıdığım en fedakar insandır ve özledim kendisini) kazağının kolunu sündürüp onla tutardı hemen]. Yalnızca su ısıtmak değildi elbet güğümün işlevi. Soba ile güğümün tabanı arasında kalan su damlalarından kaynaklandığını sandığım cızırtı da var mesela. O olmadan uyumak zorlaşıyordu zaman zaman.
Sobaya gelince yüklü doğalgaz faturaları yerine annemin emeği ile ısıtırdı. Doldurmak yakmak külünü boşaltmak falan zahmetli işti. Sonra doğalgaz geldi dökme demir sobalar leğen, mandal (iğde ve leblebi verenleri de hatırlıyorum daha eskilerden) parasına hurdacılara teslim edildi...

6 Ocak 2009 Salı

Geri tepmeli memleket

Geri dönüşler, pişmanlıklar, bugün olsaydı öyle olmazdıların memleketiyiz. Görevdeki başbakanı ve bakanları yargılayıp asmış sonra da kendilerine iadeyi itibar edip anıt mezar yaptırmışız. E asılacak adamlar idiler ise neden şimdi anıt mezarları var. Anıt mezarları yapılacak adamlardı da neden astık. Yalnızca ülkelerinin özgürlüğünü isteyen gençleri darağacında sallandırıp bugün yazık oldu şimdi olsa asılmazlardı diyen insanların memleketi de burası. Muhalefette kahrolsun İsrail deyip iktidarda müttefik olan siyasetçiler de bu memleketten çıkıyor. Şimdi de Nazım Hikmet'e tekrar vatandaşlık hakkı veriyorlar. Bugün bağıra bağıra ölen çocukların katili Amerikaya karşı durduğu için vatan haini ilan edilen Nazım'a vatandaşlık veriyoruz yeniden...

Hangisi biziz. Belki bize biçilen rol hangisi demeliyiz. Belki önce borç almaya sonra emir almaya alıştırıldık ha?

4 Ocak 2009 Pazar

Karda yürümek zordur...




Yukarıdaki aileye bu cumartesi rastladık. Yekun olarak 5 kişilik bir köpek ailesi. Ben mi yanlış biliyorum yok ise bu mevsimde bu yaşta olmaları biraz tersmi yavruların. Üşüyolardı keratalar. Yemek bulmak hatta yürümek bile zorken bu mevsimde yine de oyun istiyorlardı. Babalarından almış olacaklar huylarını zira gelip önüme yatıverdi karnını açıp e sevdik mecburen.


1 Ocak 2009 Perşembe

ikisıfırsıfırdokuz

Düz hesap 2000 olsun diye yıl saydığım da oldu o yılın ardında başka bir dünyanın beklediğini hayal ettiğim de. Ulaştık üstüne de 8 yıl daha tükettik. Ne ikibininci yılın ardında ne de güzel dileklerimizle geri sayıp başladığımız yıllar öyle mucizeler getirmedi. Dileklerin çoğu da kabul olmadı hele ki dünya barışı ile ilgili olanlar. Yalan oldu dünya barışı. Hele ki insan olduğundan utandıracak eylemleri bildiğiniz eli ayağı kafası gözü olan insan kılığında yaratıklar şaşırtıcı derecede rahatlık için de yaparken. İki sıfır sıfır dokuzdan değil de kainat mucizesini yaratan Rab'dan beklentim o ki utancımızı dindirsin.
Bir bir birey birey gören duyana sağlık diliyorum her şeyin en başında ve çoluğunuzla çocuğunuzla ve belki uğruna yıllarca koşturduğunuz yariniz, sevdalınız ile önünüze serilen yeni 365 günü güzel geçirmenizi diliyorum.

28 Aralık 2008 Pazar

Bir adam ve bir şehrin hikayesi #4


Bir emanet gibi götürülüp
Bırakıldığından beri ustasının ellerine,
Çam kokusu içinde,
Her gün en az bir kere
Beş dakika oturur yerinde
Kimi kesilip biçilmiş,
Kimi sırasını bekleyen ağaçlara bakar,
Hepsini kül edebileceğini düşünürdü bir kıvılcımın.
Kül olmadı hiçbiri.
Ama çıkarken bu taş kaplamalı yolu
Hiç aklına gelmemişti
Bir gün böyle yanacağı içinin

Şimdi aklında Reyhan’ın kahverengi gözleri
Ve yüreğinin üstünde iken, belki ilk kez elleri,
Aynı alışkanlık ile bu saatte girip,
Güneş ile çıktığı bu eve
Bambaşka duygular
Ve dudağının kenarında
Çocuksu bir gülüş ile girdi.
Gözleri tavanda,
Uykusuz geçirdi bütün geceyi
Ve çözmeye çalıştı
Yokuşu çıkarken bir kızın gözünde
Gördüğü bilmeceyi.
 

Free Blog Counter
Poker Blog