28 Ocak 2009 Çarşamba

Marie Curie

Neredeyse tüm üyeleri Nobel Ödülü alanı bir aile.
Soldan sağa Pierre Curie, Marie Curie, Irene Curie, Dr. Curie. Photograph taken by Ch. E. Guillaume.
Marie Curie ismini duyduğumdan beri hayran olduğum bir insan. Hikayesi çalışkanlık ve özveri kelimeleri ile özetlenebilir. Hayatı ilklerle dolu, mesela:

1. Gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın
2. Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın,
3. Bu ödülü iki kere alan ilk biliminsanı
4. Sorbonne'daki ilk kadın profesör
5. Başarısından dolayı anıt mezarı Panthéon' a taşınan ilk kadın

Bir dizi yapay ve doğal radyoaktif elementin kaşifi. Kazandığı 50.000 dolarlık ödülle laboratuvara radyum alacak kadar dünyadan vazgeçmiş biri. Vesaire vesaire...
Çalışmaları sırasında tutuğu defterler bile o kadar radyasyona maruz kalmıştır ki bugun incelenirken radyoaktiviteye karşı tedbir almak gerekmektedir. Sonunda kendisi aşırı doz radyoaktiviteye (bir kısmı dünya savaşı sırasında radyoloji ekipmanlarının kurulması ve kullanılması sırasında) bağlı olarak geliştiği düşünülen kan kanserinden, kocası Pierre ise bir at arabasının çarpması sonucu ayrıldılar bu dünyadan, derin izler ve çalışmalarını devam ettirecek çocuklar bırakarak elbette. Kızları Irene 1935 yılında Nobel Ödülünü kazanarak aile geleneğini devam ettirdi. Özellikle yazılmış bir senaryo olduğunu düşündürebilecek kadar gerçek dışı bir hayat...

26 Ocak 2009 Pazartesi

O değil de #1

















O değil de

Bir Haluk Levent vardı ona ne olduki

24 Ocak 2009 Cumartesi

Unutulanlar dışında yeni bir şey yok

Biz bir uykuya yattık, sen bir hikaye anlattın ve biz unuttuk...

Aradan geçen 16 yılda
sen gibi niceleri
ciğeri gavur parasıyla 5 para etmezlerin
kurşunları ve hainlikleri ile aramızdan ayrıldı
namus sözü verenlerin izi bile yok
lekeli bir çarşaf gibi asılı duruyor devletin namusu ortayerde
gidenin ardından kalan kırmızı karanfiller oluyor en sonunda...

21 Ocak 2009 Çarşamba

Canım ailem


Yav anam babam ne sıcak bir dizidir bu. Çok başarılı tüm oyuncuları Mertcan'ın yanaklarını ısırmaya çalışıyoruz ekran karşısında. Ya heyecanlanınca ya da kebap tarif ederken Samim'in ses tonunun birden değişip derinden gelmesine ne demeli. Meliha'nın Samimmmm diyişi? Yabancı Damat'ın Ruşeni, Karayılanın Yüzbaşı Laroş'u Canım Ailem'in Adanalı Halim'i de çok başarılı. Severek izliyoruz hepsini ve de salıları iple çekiyoruz. Emeği geçenlere çok teşekkürler.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Büyüyorsun (23 Hafta)


Hergün senle gelen mucizeye ortak olmaktan daha çok gurur ve giderek artan bir heyecan duyuyoruz. Artık kocaman oldun duyabiliyorsun da bizi. Şimdilik (ve daha uzunca bir süre) güzel şeylerden bahsediyoruz sana. Dokunuşlarını hissediyoruz artık ve bu bizi çok mutlu ediyor biliyor musun? İsim düşünüyoruz sana bir ömür boyu taşıman için. Büyük bir sorumluluk yükledin bize daha doğmadan. Umarım beğenirsin sana vereceğimiz ismi.
Yavrum, kuzum, evladım kelimeleri girecek hayatımıza. Kelimelerin ötesinde kokun ve ipek tenin ve gülüşün ve ağlayışın katılacaklar bize. Herbiri ayrı ayrı mutluluk kaynağımız olacak. Saçların uzayacak ve onları tarayacağım...
Seni bekliyoruz.

Bir adam ve bir şehrin hikayesi #5



Gözleri kıpkırmızı
Ama yüreği kıpır kıpır çıktı evden o sabah.
Kocaman, aceleci adımlarla
Bir solukta geçti taş kaplamalı yolu.
Kim bilir kaçıncı kez açtı kepenkleri.
İşini iyi yapardı Yusuf.
Ne varsa bildiği ağaca dair
Ustasından öğrenmişti elbet.
Ama sevmedi onu hiçbir zaman.
Kendisine cansız bir alet gibi davrandığından.
Usta, çirkin, koca kafalı biriydi
İki lafından ilki değilse,
Mutlaka küfürdü ikincisi.
Şimdi yaşlandığından
Ve titrediğinden artık elleri
Gevezelik ile geçirirdi günleri.

Akşam olunca,
Çıkardı Yusuf tulumunu
Tuttu evin yolunu.

Aynı vakitte aynı yerdeydi.
Sırtını verip bir evin duvarına bekledi.
İşte göründü yine sarı saçlı,
Kocaman kahverengi gözlü kız.

Titredi yine Yusuf’un elleri...

16 Ocak 2009 Cuma

Yeni kroki bulundu

Ergenekondan vaktiyle bir kurdun kılavuzluğunda çıkıp kurtulan milletimiz, ikinci ergenekon kıskacından çıkamıyor bir türlü. Şimdi etrafımızda giderek daralan çemberden bir çıkış yolu bulmamız gerekiyor. Yukarıdaki kroki yurdun çeşitli yerlerinde değil her yerinde yapılan aramada çıkması gerek artık. Herkesin böyle bir krokisi olması gerekiyor. Yok ise çember üstümüze kapanacak gibi...

12 Ocak 2009 Pazartesi

F=m.g

Şekil 1. Gravite ivmesi (9.81 m/s/s) ile kütlemin çarpımının yıllar içerisindeki değişimi. 90kilograma dayanan ağırlığım artık eğildiğimde göbeğimin katlanmasına neden oluyor. Ayakkabılarımı bağlamak için birkaç basamak yukarıya koymam gerekiyor. Grafiğin devamında bir düşüş trendi yakalamak için spor yapma az yeme kararları veriliyor.

9 Ocak 2009 Cuma

Hazırlık var


Beyazlığı ve sadeliği babası, fırfırları ve süsleri annesi için....

10<5

Zamanında gelmeyen on para beş para etmez.

Soba ile güğüm

24 saat sıcak su kavramından evvel evde anında sıcak su (instant hot water) bulabileceğiniz menba sobanın üstündeki güğüm idi. Hergün duş yapmak falan zor olduğundan saçlar yıkanırdı. Zorluk sıcak su olmamasından değil elbet banyonun soğuk olmasından.
Güğümdeki su o kadar bereketli olur ki : 1 e 5 oranında seyrelttiğiniz halde sıcak kalır hala. Komple bakır olduğundan sobanın üsütnden indirme ritüelinde mutlaka bir beze ihtiyacınız vardır. [Ablam (ki tanıdığım en fedakar insandır ve özledim kendisini) kazağının kolunu sündürüp onla tutardı hemen]. Yalnızca su ısıtmak değildi elbet güğümün işlevi. Soba ile güğümün tabanı arasında kalan su damlalarından kaynaklandığını sandığım cızırtı da var mesela. O olmadan uyumak zorlaşıyordu zaman zaman.
Sobaya gelince yüklü doğalgaz faturaları yerine annemin emeği ile ısıtırdı. Doldurmak yakmak külünü boşaltmak falan zahmetli işti. Sonra doğalgaz geldi dökme demir sobalar leğen, mandal (iğde ve leblebi verenleri de hatırlıyorum daha eskilerden) parasına hurdacılara teslim edildi...

6 Ocak 2009 Salı

Geri tepmeli memleket

Geri dönüşler, pişmanlıklar, bugün olsaydı öyle olmazdıların memleketiyiz. Görevdeki başbakanı ve bakanları yargılayıp asmış sonra da kendilerine iadeyi itibar edip anıt mezar yaptırmışız. E asılacak adamlar idiler ise neden şimdi anıt mezarları var. Anıt mezarları yapılacak adamlardı da neden astık. Yalnızca ülkelerinin özgürlüğünü isteyen gençleri darağacında sallandırıp bugün yazık oldu şimdi olsa asılmazlardı diyen insanların memleketi de burası. Muhalefette kahrolsun İsrail deyip iktidarda müttefik olan siyasetçiler de bu memleketten çıkıyor. Şimdi de Nazım Hikmet'e tekrar vatandaşlık hakkı veriyorlar. Bugün bağıra bağıra ölen çocukların katili Amerikaya karşı durduğu için vatan haini ilan edilen Nazım'a vatandaşlık veriyoruz yeniden...

Hangisi biziz. Belki bize biçilen rol hangisi demeliyiz. Belki önce borç almaya sonra emir almaya alıştırıldık ha?

4 Ocak 2009 Pazar

Karda yürümek zordur...




Yukarıdaki aileye bu cumartesi rastladık. Yekun olarak 5 kişilik bir köpek ailesi. Ben mi yanlış biliyorum yok ise bu mevsimde bu yaşta olmaları biraz tersmi yavruların. Üşüyolardı keratalar. Yemek bulmak hatta yürümek bile zorken bu mevsimde yine de oyun istiyorlardı. Babalarından almış olacaklar huylarını zira gelip önüme yatıverdi karnını açıp e sevdik mecburen.


1 Ocak 2009 Perşembe

ikisıfırsıfırdokuz

Düz hesap 2000 olsun diye yıl saydığım da oldu o yılın ardında başka bir dünyanın beklediğini hayal ettiğim de. Ulaştık üstüne de 8 yıl daha tükettik. Ne ikibininci yılın ardında ne de güzel dileklerimizle geri sayıp başladığımız yıllar öyle mucizeler getirmedi. Dileklerin çoğu da kabul olmadı hele ki dünya barışı ile ilgili olanlar. Yalan oldu dünya barışı. Hele ki insan olduğundan utandıracak eylemleri bildiğiniz eli ayağı kafası gözü olan insan kılığında yaratıklar şaşırtıcı derecede rahatlık için de yaparken. İki sıfır sıfır dokuzdan değil de kainat mucizesini yaratan Rab'dan beklentim o ki utancımızı dindirsin.
Bir bir birey birey gören duyana sağlık diliyorum her şeyin en başında ve çoluğunuzla çocuğunuzla ve belki uğruna yıllarca koşturduğunuz yariniz, sevdalınız ile önünüze serilen yeni 365 günü güzel geçirmenizi diliyorum.
 

Free Blog Counter
Poker Blog